-Her güzel kalp bir başka öykünün kırığı, her kırık kalbin fon müziği farklı. Bu satırları şarkısız bırakıyorum. Kendi kırgınlıklarınızın fonu eşlik etsin sizlere :)
Kadın “Aşk nedir?” diye sordu adama
Adam “Aşk senin sendeki farkındır.” dedi.
“Nasıl yani?” dedi kadın
“Sen aynaya bakınca şiir yazabiliyor musun?”
“Hayır.”
“Ama ben sana bakınca yazabiliyorum.
İşte senin sendeki farkın, bendeki aşkındır.”
Adına aşk dedikleri şeydi gözlerine bakınca şiir yazdıran. Gülüşüyle kıvrılan dudaklarında tutkuyu, beline sımsıkı sardığı kollarında huzuru bulduran. Ve yine aşktı satırlarca anlam, şiirlerce cevap aranan. Fakat aynı aşktı hıçkırıklarca ağlatan, kim olduğunu sorgulatan, bir çift gözde kendini bulmak umuduyla kaybolup nereye ait olduğunu dahi unutturan.
Böylesine kutsanmış bir duygu neden böyle hor kullanılıyordu, neden bu kadar zordu sana sevgiyle bakan bir çift göze ait olmak, neden hep en güzel kalpler en yanlış ellerde soluyordu? Veya neden doğru kalpler birbirine yaklaşırken onlarca engelle karşılaşıyordu? Oysa öylesine basitti ki bu kalplerin arzusu. Gözlerine bakacak bir çift göz, ellerini hiç bırakmayacak eller, dolu dolu yaşanacak anlarda huzuru bulmak tek umutları olmuştu. Büyük sözlerin değil küçük detayların gerçekliğine inandılar sadece. Süslü cümlelerin değil en sevdikleri çiçeğin, kahvelerini nasıl içtiklerinin, umutlarının ve umutsuzluklarının bilinmesiydi içlerini ısıtan. Kimi zaman uzun sohbetlerle kimi zaman sessizlikleriyle dağıtmalılardı yalnızlıklarını. Aynı göğün altındayken göz göze olduklarını bilmelilerdi aralarında denizler olsa da. “İmkansız” denilenlere gülüp geçecek kadar cesur olmalılardı, yaşama aldırmadan yürümelilerdi yan yana. Ve hepsinden öte bağlanmalıydı kalpleri, kenetlenmeliydi gözleri ayrılmamacasına.
Belki hayat, belki kader, belki de yanlış seçimler yanlış ellere emanet etti bu güzel kalpleri. Kimi inandığı, kimi kendinden ödün verdiği, kimi fazla sevdiği, kimiyse fazla güvendiği için paramparça oldu. Korkunçtu. Kendi duvarlarını sıkı sıkıya örmüş bir insan nasıl kendini vurabilecek bir silahı, kendi elleriyle doldurup, ateşlemeyeceğini umduğu ellere teslim ederdi. Veya böylesine güçlü bir emanete nasıl ihanet ederdi o eller, nasıl çekerdi tetiği? Nasıl bir teslimiyetti kalbinin tam ortasına saplanmış kurşunu çıkarmak yerine tetiği çeken elden yardım ummak? Hepsinden ötesi, nedendi, değişebileceğine inanmak? Sevgi, aşk, sadakat bu olmamalıydı. Olamazdı. Sevmek seni yaralayan değil incitmeye kıyamayan elleri tutmaktı. Böyle kapandı yürekler, böyle küstü kalpler aşka. Yeminler ettiler yalnızlığa, bir daha aldanmamaya.
Yine bir çift göze değdi gözler, gülünce kıvrılan bir dudağa tutuldu kalp. Duvarlar yıkıldı, yeminler boşa çıktı. Zihnin gücü yetmedi kalpten çıkmayacağına emin olarak hapsettiği duyguları zindanlarında tutmaya. Tekrar ışıldadı gözler, tekrar çarptı kalp. Aldığı yaralara inat inandı o tetiğin bu kez çekilmeyeceğine. Bu kez en sevdiği ellerin onu parçalamayacağına inandı. Heyhat! Tekrar, tekrar ve tekrar parçalandı. Bütün gücünü harcadı, iyileşti, yine olmadı. Her defasında daha derine battı sözler. Çünkü her defasında inandığı dudaklarca yaralandı. Zihin sustu, kalp haklılığın acımasız sessizliğinde boğuldu.
Belki de, belki de başından beri hataydı yaptıkları. Dokunduğu her şey ellerinde parçalanmış, büyütmeye çalıştığı her çiçek öylece solmuşsa sorun kendisinde miydi? Olmazdı, olamazdı. O yalnız sevmişti, çok sevmişti. Tek dileği bile olsa sevilmeyi beklemeden, sevildiğini hissedemeden sevmişti. Belki de bu yüzdendi. Hiçbir şey beklemeden, yapayalnız, yalnız sevmişti.
Şimdi onca kalabalığın ortasında yalnızlığıyla baş başaydı kalp. Kimi zaman çarpmak istiyordu güzel bir gülüşe, yaralamaya kıyamazmış gibi görünen ellere. Oysa çaresizlik öğrenilmiş, yalnızlık güçlenmişti. Peri masalları sonları düşünülerek yazılamaz; hikayeler kötü sonlara mahkum olamaz; romanlar yarım, şiirler yalnız kalamazdı. Sevmemeliydi, sevmeyecekti, sevemezdi. Ne önüne onlarca set çektiği kalbi, ne o kalbin bahçesindeki solmuş çiçekler hak etmişti böyle bir sonu. Kalp susmuş, çiçek solmuş, şarkı bitmişti. Nefes bile almadan sevenler, nefessiz kalarak vazgeçmişti.