Kimi zaman önce ruhlar tanır birbirini, yüzler değil. Bu yüzden derler bazı ruhlar birbirine evvelden aşinadır, diye. Bu satırlar size, ruhumun evvelden aşina olduğu güzel kalplere…
-
Bir yaz akşamı; erguvanların gökyüzünü renklendirdiği saatler,
Küllenmiş alevin rüzgarı mazimden eser.
Yaşama dair her tarih, her vaveyla; tutkun bir sessizlikteler.
Güzeşte anılar, kalbimdeki müzelerinde parlar.
Sükut içinde her anı, duvarlarda eski bir melodinin yankısı;
Ömür, hatıralar, solgun papatya kokuları;
Viran olmuş kalbimde zamana dair bir yadigarın ışığı…
Dostluğun izleri her köşede bir arya tınısıyla yaşar.
Yaşanan, bir gece gökyüzünde parlayan yıldızlar kadar uzak.
Yaşanacak, yüreğe nefes olacak kadar sıcak.
Belki küllenecek, belki uzak kalacak.
Zaman nehir olup aksa, sizinle dolu anılar payidar.
-
Bir insan nasıl aydınlatabilir ki bir diğerini? Nasıl bir varlık tüm gücüyle huzur verebilir bir başkasına? Bazı kalpler tanır bir diğerini; iyisi ve kötüsü, eksiği ve fazlasıyla. Kimi zaman bir sohbetin ortasında adı geçen bir yabancı, kimi zaman aynı sokağa denk düşen insanlar olurlar başta. Zaman geçer, tanışır yüzler. İki yaşamı birbirine bağlayan sicim, yaklaşacağı anı bekler. Bir kahve, uzun uzadıya sohbet edilen bir yemek masası, klişeleşmiş bir karşılaşma veya basit bir ‘’Merhaba.’’ vesile olur iki kalbin birbirini bulmasına, ruhlarındaki sicimin yaklaşmasına. Henüz oluyor zanneder, henüz oluyor zannedersin. Oysa bağ çoktan kurulmuş, kader sahneye tesadüfleri davet etmiştir. Kimiyle en fırtınalı anlar kesişir, kimiyle en içten kahkahalar, kimiyle yalnız sizin güldüğünüz bir şaka. Çoktan aşina iki ruh, bağlanır bir kez daha.
Zaman geçer, güçlenir bir kalbin diğerine yansıması. Bir bakmışsın küçük bir barın, eğlenceli bir restoranın klasikleşmiş masaları dolmuş anılarla. Gezilen sokakların her biri bir başka şakaya malzeme, bir başka kahkahaya sahne olmuş. Bir karaoke barda, gece yarısı bir konser alanında haykırılan şarkılar kalmış kulaklarda. Yalnız değil bir başkasının omuzlarında akmış gözyaşları, bir başkasının sımsıkı kucaklamasıyla dinmiş fırtına. Gözlerin söyleyemez olmuş alıştığı yalanları. Seni senden iyi tanımış seni kendinden çok sevenler, düşünenler. Gülerken de ağlarken de ilk birbirini aramış gözler. Bir gece yarısı hafif bir yağmur ve güzeller güzeli gökyüzü altında bir başka olmuş sohbetin tadı. Bir iskelede, deniz kenarında, gün doğana kadar sohbet edilen odalarda, metro duraklarında, hırs dolu oyunlarda perçinlenmiş dostluklar. Ve elbette fotoğraf kareleri ebedileştirmiş tüm bu anıları, en içten kahkahalarla. Kültleşmiş bir kafede paylaşılan kahvelerin hatırı ömre uzanmış. Etrafta dönüp duran kötülüğe rağmen birbiri için iyi kalan kalpler var oldukça da ömürlük kalmış.
Ve fark etmişsin zamanla tüm bu kalplerin kalbinden, tüm bu ruhların ruhundan birer parça taşıdığını. Neşeni bulmuşsun her şeye rağmen gülebilende, gururunu ‘’Ağlamayacağım.’’ diyebilende, kararlılığını dimdik yürüyende, huzurunu susarak konuşabildiğinde… O zaman anlamış insan, o zaman anlamışsın. Bu kalp, bu kalpler senden bir parçaymış özünde.
Bir sahafın tozlu raflarında gözüne ilişen o antik kelime: In La Kesh. Tam da buymuş aslında. Birbirine bağlanan kalpler, birbirinin başka yüzleriymiş en başında. İnsan kendinde olanı, kendinden olanda bulduğunda…
-
Şimdi gözleri bu satırlarda gezinen güzel kalp, teşekkür ederim sana. Siper olduğun her kavgama; çiçeğe çevirdiğin her dikene; beni gülümsettiğin her saniyeye; hepsinden ötesi her halimle, her haline. O çok sevdiğimiz gökyüzünden dileğim odur ki ruhumun ruhunda yankısı sonsuz, kalbindeki izim benimkine bıraktığın kadar güzel olsun.